Ben ekranda her “prezervatif” dediğimde Ekran karşısında başını iki yana sallayarak “Yahu Türkan ne yapıyor bu çocuk hiç yakışıyor mu? Niye böyle konulara giriyor, Niye bu sözcükleri ağzına alıyor” diyen babam ve kahkahalarını tutamadan onu izleyen annem.
Ali Karadağ ve Türkan Karadağ: En sadık izleyicilerim.
Ortaokuldan sonra yatılı öğrenci olarak yuvadan uçtuğum ve bir daha da dönmediğim için en büyük özlem kaynağım olan annem ve babam, aynı zamanda en büyük neşe kaynağım.
Julian Assange’ın kefaletle serbest bırakılmasını konuşuyoruz Haberaktif’te: İsveç’te o iki kadınla yaşadıklarını. Komplo mu değil mi? Cinsel saldırı mı gönüllü seks mi? Konu dönüp dolaşıp prezervatif meselesine geliyor. Bizimkiler de evde beni izliyor.
Aslında olay önemli. Julian Assange’ı magazinleştirmek değil amacımız.
Düşünsenize dünyayı dalgalandıran adamın başı derde giriyor. Sebep “görünürde” ne siyasi ne diplomatik, bir cinsel saldırı iddiası. İddianın hassas kısmı prezervatif. Kullandı mı kullanmadı mı? Delik miydi değil miydi? Kadınlar rıza gösterdi mi göstermedi mi? Olaya komplocu bir açıyla mı yaklaşmalı, kadına yönelik şiddetin cinsel ilişkide bile süren boyutuyla mı?
Ben prezervatif dedikçe babam odada dört dönüyor. Annem babama gülüyor: “Ali Bey di otur di otur, ne var bunda Allahaşkına?”
Yaşam şartlarının dayatması nedeniyle, ne yazık ki ilkokuldan ötesini görememiş annem, köy enstitüsü ve ardından Gazi Eğitim mezunu emekli edebiyat öğretmeni babamdan, daha liberal anlaşılan.
Neyse ki bu biraz daha yumuşak bir konu. Ben onların asıl, Kılıçdaroğlu’yla referandum öncesi yaptığım röportajı izleyişlerini unutamam. Abim anlatıyor: Kılıçdaroğlu’na zor sorular yönelttikçe, ikisi de deli oluyor, dişlerini sıkıyor ve Kemal Bey soruma iyi bir karşılık verdiğinde “Hah gördün mü, aldın mı yanıtını, hadi bakalım buna ne diyeceksin” diye bana çakıyorlar ekran başında.
Zor ikna ediyorum: “Baba benim görevim bu, ağırlamak pohpohlamak değil işimiz, şeytanın avukatlığını yapmak” vesaire…
Neyse ki zaman her şeyin ilacı Kısa sürede kapatıyor ailemle aramda açılan Kılıçdaroğlu makasını ama vallahi ben kimseden görmüyorum, babamdan gördüğüm yayın baskısını.
Ben prezervatif dedikçe…
Ben ekranda her “prezervatif” dediğimde
Ekran karşısında başını iki yana sallayarak
“Yahu Türkan ne yapıyor bu çocuk hiç yakışıyor mu?
Niye böyle konulara giriyor,
Niye bu sözcükleri ağzına alıyor” diyen babam
ve kahkahalarını tutamadan onu izleyen annem.
Ali Karadağ ve Türkan Karadağ:
En sadık izleyicilerim.
Ortaokuldan sonra yatılı öğrenci olarak yuvadan uçtuğum
ve bir daha da dönmediğim için
en büyük özlem kaynağım olan
annem ve babam,
aynı zamanda en büyük neşe kaynağım.
Julian Assange’ın kefaletle serbest bırakılmasını konuşuyoruz Haberaktif’te:
İsveç’te o iki kadınla yaşadıklarını.
Komplo mu değil mi?
Cinsel saldırı mı gönüllü seks mi?
Konu dönüp dolaşıp prezervatif meselesine geliyor.
Bizimkiler de evde beni izliyor.
Aslında olay önemli.
Julian Assange’ı magazinleştirmek değil amacımız.
Düşünsenize dünyayı dalgalandıran adamın başı derde giriyor.
Sebep “görünürde” ne siyasi ne diplomatik,
bir cinsel saldırı iddiası.
İddianın hassas kısmı prezervatif.
Kullandı mı kullanmadı mı?
Delik miydi değil miydi?
Kadınlar rıza gösterdi mi göstermedi mi?
Olaya komplocu bir açıyla mı yaklaşmalı,
kadına yönelik şiddetin cinsel ilişkide bile süren boyutuyla mı?
Ben prezervatif dedikçe babam odada dört dönüyor.
Annem babama gülüyor:
“Ali Bey di otur di otur, ne var bunda Allahaşkına?”
Yaşam şartlarının dayatması nedeniyle,
ne yazık ki ilkokuldan ötesini görememiş annem,
köy enstitüsü ve ardından Gazi Eğitim mezunu
emekli edebiyat öğretmeni babamdan,
daha liberal anlaşılan.
Neyse ki bu biraz daha yumuşak bir konu.
Ben onların asıl,
Kılıçdaroğlu’yla referandum öncesi yaptığım röportajı izleyişlerini unutamam.
Abim anlatıyor:
Kılıçdaroğlu’na zor sorular yönelttikçe,
ikisi de deli oluyor,
dişlerini sıkıyor
ve Kemal Bey soruma iyi bir karşılık verdiğinde
“Hah gördün mü, aldın mı yanıtını, hadi bakalım buna ne diyeceksin” diye
bana çakıyorlar ekran başında.
Zor ikna ediyorum: “Baba benim görevim bu, ağırlamak pohpohlamak değil işimiz, şeytanın avukatlığını yapmak” vesaire…
Neyse ki zaman her şeyin ilacı Kısa sürede kapatıyor ailemle aramda açılan Kılıçdaroğlu makasını ama vallahi ben kimseden görmüyorum, babamdan gördüğüm yayın baskısını.
20 Aralık 2010