Alevileri temsil ettiği düşünülen hatırı sayılır sayıda örgütün inandığı, tarif ettiği Alevilik mi yoksa ilahiyatçıların diyanetçilerin anlattığı Alevilik mi?
Bu konular hakkında kalem oynatmanın haddim olmadığını bildiğim halde bu yazıya girişmemin bir nedeni var: Ali Kenanoğlu ve Süleyman Ateş’le yaptığım Haberaktif.
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, çocuğunu zorunlu din dersi uygulamasından muaf tutmak için hukuk mücadelesi vermiş ve sonuç almış bir baba…
Süleyman Ateş eski Diyanet İşleri Başkanı olan bir ilahiyat profesörü…
Konu din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarının içeriğine Alevilerin itirazı.
Alevilerin bu dersin içeriğine neden itiraz ettiğini soruyorum ve bir ilahiyatçı profesörün bu konudaki yorumlarını alıyorum. Yayının sonunda anlıyorum ki tarafların uzlaşma ihtimali neredeyse yok.
Alevilerin itiraz ettiği noktalara somut olarak giriş yapalım diyorum. Ali Kenanoğlu kitapta altını çizmiş: “Hacı Bektaş-ı Veli’nin hacca gittiği” yazıyor oysa gitmemiştir diyor. Süleyman Ateş: O zaman neden adı hacıdır? Kenanoğlu: Asıl adı hacı değil hacedir. Ateş: O da hocadır işte.
Bir Alevi kanaat önderinin argümanları daha kurumsal bir kimliği olan ilahiyat profesöründe karşılık bulmuyor.
Kenanoğlu Hz. Ali’nin atı Düldülden kitapta katır diye söz edilmesinin kendilerini ne kadar yaraladığını anlatıyor; Ateş “Hz. Ali’nin atı falan yoktu” diyor. Ateş sık sık “Kuran, Kuran, başka referansımız yok” deyince Kenanoğlu “Bizim Kuran’ımız konuşan Kuran’dır” diyor: Telli Kuran.
Anlaşılıyor ki hatırı sayılır sayıda alevi örgütünün tarif ettiği Alevilik ile birçok ilahiyatçı ve diyanetçinin temel aldığı referanslar arasında uçurum var.
Hangisi doğru hangisi yanlış? Peki acaba bu soruyu sormak doğru mu?
Süleyman Ateş’e soruyorum: Sizce Türkiye’de kaç milyon Alevi var? Ateş Hoca: Farklı rakamlar var, bazıları çok abartıyor. - Peki en az 10-12 milyon olduklarına dair rakama itibar eder misiniz? - 10 milyon vardır belki. - Peki 10 milyonluk bir topluluğun çocuklarının, velilerinin kendilerini rahat hissedecekleri bir müfredatla eğitim görme hakkı ne olacak?
Galiba asıl mesele burada yatıyor.
Belli ki Alevilerin Alevilik tarifi kurumsal İslam otoritelerinde tam karşılık bulamıyor. Ama bu insanlar varlar, milyonlarcalar, cemevlerine gidiyorlar, oralarda ibadet ediyorlar, Düldülden katır diye söz edilmesinden bile üzüntü duyuyorlar.
Hangi Alevilik ?
Alevileri temsil ettiği düşünülen hatırı sayılır sayıda örgütün inandığı, tarif ettiği Alevilik mi yoksa ilahiyatçıların diyanetçilerin anlattığı Alevilik mi?
Bu konular hakkında kalem oynatmanın haddim olmadığını bildiğim halde bu yazıya girişmemin bir nedeni var: Ali Kenanoğlu ve Süleyman Ateş’le yaptığım Haberaktif.
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, çocuğunu zorunlu din dersi uygulamasından muaf tutmak için hukuk mücadelesi vermiş ve sonuç almış bir baba…
Süleyman Ateş eski Diyanet İşleri Başkanı olan bir ilahiyat profesörü…
Konu din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarının içeriğine Alevilerin itirazı.
Alevilerin bu dersin içeriğine neden itiraz ettiğini soruyorum ve bir ilahiyatçı profesörün bu konudaki yorumlarını alıyorum. Yayının sonunda anlıyorum ki tarafların uzlaşma ihtimali neredeyse yok.
Alevilerin itiraz ettiği noktalara somut olarak giriş yapalım diyorum. Ali Kenanoğlu kitapta altını çizmiş: “Hacı Bektaş-ı Veli’nin hacca gittiği” yazıyor oysa gitmemiştir diyor.
Süleyman Ateş: O zaman neden adı hacıdır?
Kenanoğlu: Asıl adı hacı değil hacedir.
Ateş: O da hocadır işte.
Bir Alevi kanaat önderinin argümanları daha kurumsal bir kimliği olan ilahiyat profesöründe karşılık bulmuyor.
Kenanoğlu Hz. Ali’nin atı Düldülden kitapta katır diye söz edilmesinin kendilerini ne kadar yaraladığını anlatıyor; Ateş “Hz. Ali’nin atı falan yoktu” diyor. Ateş sık sık “Kuran, Kuran, başka referansımız yok” deyince Kenanoğlu “Bizim Kuran’ımız konuşan Kuran’dır” diyor: Telli Kuran.
Anlaşılıyor ki hatırı sayılır sayıda alevi örgütünün tarif ettiği Alevilik ile birçok ilahiyatçı ve diyanetçinin temel aldığı referanslar arasında uçurum var.
Hangisi doğru hangisi yanlış?
Peki acaba bu soruyu sormak doğru mu?
Süleyman Ateş’e soruyorum: Sizce Türkiye’de kaç milyon Alevi var?
Ateş Hoca: Farklı rakamlar var, bazıları çok abartıyor.
- Peki en az 10-12 milyon olduklarına dair rakama itibar eder misiniz?
- 10 milyon vardır belki.
- Peki 10 milyonluk bir topluluğun çocuklarının, velilerinin kendilerini rahat hissedecekleri bir müfredatla eğitim görme hakkı ne olacak?
Galiba asıl mesele burada yatıyor.
Belli ki Alevilerin Alevilik tarifi kurumsal İslam otoritelerinde tam karşılık bulamıyor. Ama bu insanlar varlar, milyonlarcalar, cemevlerine gidiyorlar, oralarda ibadet ediyorlar, Düldülden katır diye söz edilmesinden bile üzüntü duyuyorlar.
28 Kasım 2010