24 Mayıs gecesi Siyaset Meydanı programını izlerken yazıyorum bu yazıyı. Ama evimde koltuğuma uzanmış değil, TV 8 haber merkezinde Ecevit nöbetindeyken izliyorum Ali Kırca ve konuklarını. Karaoğlan komada, biz onun sağlık durumu nedeniyle sabahlara kadar nöbette, Siyaset Meydanı ise Karaoğlan özel yayınında. Dilerim siz bu yazıyı okurken biz sadece “Ecevit’in sağlık durumu gün geçtikçe iyiye gidiyor” haberleri yapıyor oluruz.
Ecevit’i sadece siyasetle konuşmak haksızlık olur diyor Kırca ve konuklarıyla birlikte onun edebi kimliğini konuşuyor. Edebi kimliği deyince de en ünlü şiiri Takalar geliyor akla. Takalar geçiyor allı yeşilli takalar geçiyor dümenleri Lazlı takalar geçiyor en nazlı yelkenlilerden de güzel güvenli sularda işsiz dönenen gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi takalar geçiyor enginlere yamalı göğsünü gere gere takalar geçiyor yükle yürekle takalar geçiyor emekle dolu günlük güneşlik kıyılardan kopmuş denizlerde Anadolu kıyılar kadın olmuş açılır gider erkeği takalar takalar toprağın denizde çarpan yüreği
Bu yazımın şiir dozu bununla sınırlı değil. Nazım’lardan, ...’lerden bu yana beni en çok etkileyen şairlerden biri; bir Boğaziçili değil ama Boğaziçi dergisiyle yıllardır gönül birliği olan biri: Önder Kızılkaya. Yıllardır bu dergiye giren yazılara katabildiği kadar ruhunu katıyor. (son yıllarda katkısının biraz azaldığından şikayetçi olsam da) Bu ülkede şiir kitabı çıkarmak kolay değil. Bu kitapları ya da şiir dergilerini okuyanların sayısı o kadar az ki... Okuyanların belki yarısı da şair zaten. Önder Kızılkaya’nın da Özlersen Beni Eğer adlı şiir kitabı çıktı geçenlerde, tam on yıllık aradan sonra. Beni en çok etkileyen şiirinden bir bölümü, izninize sığınarak, aktarmadan geçemeyeceğim:
Ben Yazıya Razıyım
İki fil bir vezirle huzura çıkmışım da şah demiş padişahım ben gayri ne diyeyim
bu pul pul paralarla nereye giderim ki size çıktım efendim geçmez olmuş kefen param bozdum huzurunuzu
...
çarşının göbeğinde manifaturacıydım top top kumaşlarım ve boynumda kopuk mezrom kalakaldım efendim ölçüm hiç alınmadı
sözlerim zayıftı intiharlarım orta tahtaya kaldırılıp bir cetvelle dövüldüm
tebeşirle çizildim teneşir gibi duran o kapkara tahtaya
...
tamam incedir boynum sırat köprüsü kadar bakmayın kılıç gibi bi geçmeyi deneyin
benim boyum ne tutar onu hesaplayalım siz deyin iki metre ben diyeyim üç arşın yırtın kaftanınızdan göz kararı bir peşkir kefen deyu üstüme bir peşkir kuşanayım
...
paralanıp pul olalım efendim sikke sikke gömülelim tahtınızın altına gömülüp de kul olalım efendim kaftan deyu üstüne millet kefen kuşanmış
...
bu kaftandan binbir kefen biçilir günü gelir bu ümmet hükmetmekten çekilir bu sirkte ne sirtaki ne de halay çekilir
...
itaatse alın size itaat biliyorum ama siz de bilin ki bu makamla okunmuyor bu hayat
bu feryada uygun bir ferman var ise hele bir fısıldayın dağlar da sizin olsun
tamam yok itirazım ben zaten kiracıyım tuğra sizde efendim ben yazıya razıyım
Ben de yazıya razıyım Önder... Tüm dergi gönüllüleri de senden razı. Hayırlı olsun kitabın.
Haziran 2006
Kalın Şiirle...
24 Mayıs gecesi Siyaset Meydanı programını izlerken yazıyorum bu yazıyı. Ama evimde koltuğuma uzanmış değil, TV 8 haber merkezinde Ecevit nöbetindeyken izliyorum Ali Kırca ve konuklarını. Karaoğlan komada, biz onun sağlık durumu nedeniyle sabahlara kadar nöbette, Siyaset Meydanı ise Karaoğlan özel yayınında. Dilerim siz bu yazıyı okurken biz sadece “Ecevit’in sağlık durumu gün geçtikçe iyiye gidiyor” haberleri yapıyor oluruz.
Ecevit’i sadece siyasetle konuşmak haksızlık olur diyor Kırca ve konuklarıyla birlikte onun edebi kimliğini konuşuyor. Edebi kimliği deyince de en ünlü şiiri Takalar geliyor akla. Takalar geçiyor allı yeşilli
takalar geçiyor dümenleri Lazlı
takalar geçiyor en nazlı
yelkenlilerden de güzel
güvenli sularda işsiz dönenen
gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi
takalar geçiyor enginlere
yamalı göğsünü gere gere
takalar geçiyor yükle yürekle
takalar geçiyor emekle dolu
günlük güneşlik kıyılardan kopmuş
denizlerde Anadolu
kıyılar kadın olmuş
açılır gider erkeği
takalar takalar toprağın
denizde çarpan yüreği
Bu yazımın şiir dozu bununla sınırlı değil. Nazım’lardan, ...’lerden bu yana beni en çok etkileyen şairlerden biri; bir Boğaziçili değil ama Boğaziçi dergisiyle yıllardır gönül birliği olan biri: Önder Kızılkaya. Yıllardır bu dergiye giren yazılara katabildiği kadar ruhunu katıyor. (son yıllarda katkısının biraz azaldığından şikayetçi olsam da) Bu ülkede şiir kitabı çıkarmak kolay değil. Bu kitapları ya da şiir dergilerini okuyanların sayısı o kadar az ki... Okuyanların belki yarısı da şair zaten. Önder Kızılkaya’nın da Özlersen Beni Eğer adlı şiir kitabı çıktı geçenlerde, tam on yıllık aradan sonra. Beni en çok etkileyen şiirinden bir bölümü, izninize sığınarak, aktarmadan geçemeyeceğim:
Ben Yazıya Razıyım
İki fil bir vezirle huzura çıkmışım da
şah demiş padişahım ben gayri ne diyeyim
bu pul pul paralarla nereye giderim ki
size çıktım efendim
geçmez olmuş kefen param
bozdum huzurunuzu
...
çarşının göbeğinde manifaturacıydım
top top kumaşlarım ve
boynumda kopuk mezrom
kalakaldım efendim
ölçüm hiç alınmadı
sözlerim zayıftı
intiharlarım orta
tahtaya kaldırılıp
bir cetvelle dövüldüm
tebeşirle çizildim
teneşir gibi duran
o kapkara tahtaya
...
tamam incedir boynum
sırat köprüsü kadar
bakmayın kılıç gibi
bi geçmeyi deneyin
benim boyum ne tutar
onu hesaplayalım
siz deyin iki metre
ben diyeyim üç arşın
yırtın kaftanınızdan
göz kararı bir peşkir
kefen deyu üstüme
bir peşkir kuşanayım
...
paralanıp
pul olalım efendim
sikke sikke
gömülelim tahtınızın altına
gömülüp de kul olalım efendim
kaftan deyu üstüne
millet kefen kuşanmış
...
bu kaftandan binbir kefen biçilir
günü gelir bu ümmet
hükmetmekten çekilir
bu sirkte ne sirtaki
ne de halay çekilir
...
itaatse
alın size itaat
biliyorum
ama siz de bilin ki
bu makamla okunmuyor bu hayat
bu feryada uygun bir ferman var ise
hele bir fısıldayın
dağlar da sizin olsun
tamam yok itirazım
ben zaten kiracıyım
tuğra sizde efendim
ben yazıya razıyım
Ben de yazıya razıyım Önder... Tüm dergi gönüllüleri de senden razı. Hayırlı olsun kitabın.