Ekim 2005

Seeing Oneself through The Eyes of The Other

Öteki’nin Gözüyle Görmek

‘Biz ve Onlar’, Türkiye’nin seveni de sevmeyeni de beğeneni de beğenmeyeni de çok olan ama habercilik kariyerinde gazetecileri kıskandıran Mehmet Ali Birand’ın, mesleğe girişinin ilk yıllarında, Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinin adıydı. Biz ne diyoruz, ne düşünüyoruz, neyi savunuyoruz? Onlar ne diyor, ne düşünüyor, neyi savunuyorlar?

Bizim ne dediğimizi bilmek konusunda bir sıkıntımız yoktu. Ama onların ne dediğinden bize nasıl baktıklarından pek haberdar değildik. Birand’ın 1985’te başlattığı 32.Gün programının kısa sürede çok popüler hale gelmesinin arkasında büyük ölçüde bu yatmaktaydı: 12 Eylül’ün gölgesinin henüz kalkmadığı yıllarda ağırlıklı olarak kendi içine bakan bir toplumun dışarıya açılan penceresi olması. Zaman içinde “Biz ve Onlar” yaklaşımı sadece bir karşıtlığın ortaya serilmesi değil, birbirini daha iyi anlamanın formülü olarak evrildi.

***

Birkaç yıl önce İsveç’teki gazetecilik enstitüsü FOJO’nun düzenlediği faaliyetlerden birinde eşit sayıda İsveç’li ve Türk gazeteciler olarak bir araya gelmiştik. Çalışmanın başlığı ‘Ötekinin gözüyle görmek’ti. Birer birer eşleşmiş, bir hafta geçirmiş, karşılıklı olarak birbirimizi diğerinin gözüyle anlamaya çalışmıştık. Tabii ki bir anda sihirli bir değnek değmişçesine bütün ön yargılarımızı yok etmemişti bu çalışma. Ama en azından ötekinin gözüyle görme olgusunun somut bir pratiğiydi bu.

***

Merkezi Lahey’de bulunan, uluslararası ve uluslaraşırı gazetecilik etkinlikleri düzenleyen Avrupa Gazetecilik Merkezi’nin çalışmalarından birinde etnik sterotip algılamaların, ön yargıların önüne nasıl geçileceği üzerine kafa yorulmakta, projeler üretilmekte. Yani yüzümüzü döndüğümüz, içine girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği’nde düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel demokrasi sorunlarından ziyade bu tür daha üst düzey konular gündeme gelmekte.

Birliğin içindeki büyük ülkelerin geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar yürüttükleri sömürgeci faaliyetler, günümüzdeyse benzer emellerin postmodern yollarla uygulandığı teoriler, üyelik sürecinde Türkiye’ye uygulanan çifte standartlar gibi itirazları saklı tutmak kaydıyla, örnek aldığımız bu toplum ve ugarlık projesinin Türk insanına yakıştığı konusunda her halde çoğunluğumuz hem fikiriz.

İşte böyle bir süreçte, 3 Ekim’e ramak kala, değişik kesimlerden gelen tepkiler arasında yapıldı ‘İmparatorluğun son döneminde Osmanlı Ermenileri’ başlıklı seminer. Hem ötekiler konuştu, hem de ötekinin gözüyle görmeye çalışanlar. Asıl niyetleri neydi, gizli emelleri var mıydı? gibi sorular bir yana bu konferans yapıldı ve insanlar konuştu. Bu konferans adeta “Bakın işte burası Türkiye, Ermenistan değil!” ifadesinin vesikası işlevi gördü bir anlamda.

Peki Ermenistan’da böyle bir şey yapılabilir mi? Orada resmi ya da bilinen tezlerden farklı argümanları savunanlar böyle bir etkinlik düzenleyebilir mi? Ermeni diasporasının baskısından sıyrılıp ‘ötekinin gözüyle görme’ girişiminde bulunabilirler mi?

Toplam Yorum: ...
captcha
Resimde gördüğünüz harfleri yukarıdaki alana giriniz