Haberle uğraşınca insanın dünyaya bakışı değişiyor. Bazen “Kahretsin bu gece de hiç haberlik malzeme yok.” diye düşünüyor insan bazen de bunalıyor haberlik malzemeden. Türkiye’de çoğunlukla ikincisi oluyor. Ama bu aslında ‘yeter!’ dedirtiyor. Yeter, bu kadar çok haberlik malzeme istemiyorum. Yeter artık bu kadar çok belirsizlik.
O kadar farklı enformasyon akışı yaşanıyor ki bazen bırakın haberleri izleyenleri en başta haberleri yapanlar şaşırıyor pusulayı. Hangi sonuç iyi sayılır hangi sonuç kötü? Hangisi tam üyelik hedefi sayılır hangisi sayılmaz? Uzmanlardan, ilgililerden sık sık birbirine tamamen zıt açıklamalar alıyoruz. “Ne var bunda? Ne güzel çoğulculuk!” diyebilirsiniz. Ama iş öyle değil. Bu belirsizlik fazla biraz. Düşünün hangi adımın Rum Yönetimi’ni tanımak anlamına gelip hangisinin gelmeyeceği konusunda bile bırakın tam uzlaşmayı aşağı yukarı bir uzlaşma bile yok.
Kafam karışık. Emin olamıyorum hala. Ne şartlarda nasıl bir kazanım elde ettik? Bu yazıyı yazdığım sırada hala çok net değil benim için. (Dilerim siz yazıyı okuduğunuz sırada biraz netleşir). Net olan birşey var; o gün Türk heyetinin pılısını pırtısını toparlayıp dönmeye hazırlandığını öğrendiğimde duyduğum huzursuzluk ve endişe. Tabii koca bir devlet, koca bir tarih salt bu nedenden dolayı bitmezdi. Ama ne olurdu acaba?
Demokrasi ve özgürlüğü AB’ye ya da döviz kurlarına endekslemeyi sindirmek güç ama Türkiye’de böyle bir gerçeklik var ne yazık ki...
Bu arada eleştirelliği ve şüpheciliği de bırakamayız tabii. AB diye tek bir homojen yapı yok karşımızda. Çelişkilerle dolu bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz kesin. Çelişkilerle dolu bir toplum olduğumuz da kesin. Yahu bu nasıl bir randevu, çelişkilerle dolu. AB’nin içinde kim bizim için ne düşünüyor? İyi şeyler mi kötü şeyler mi? Bilene aşk olsun.
Ocak 2005
BİLENE AŞK OLSUN!
Haberle uğraşınca insanın dünyaya bakışı değişiyor. Bazen “Kahretsin bu gece de hiç haberlik malzeme yok.” diye düşünüyor insan bazen de bunalıyor haberlik malzemeden. Türkiye’de çoğunlukla ikincisi oluyor. Ama bu aslında ‘yeter!’ dedirtiyor. Yeter, bu kadar çok haberlik malzeme istemiyorum. Yeter artık bu kadar çok belirsizlik.
O kadar farklı enformasyon akışı yaşanıyor ki bazen bırakın haberleri izleyenleri en başta haberleri yapanlar şaşırıyor pusulayı. Hangi sonuç iyi sayılır hangi sonuç kötü? Hangisi tam üyelik hedefi sayılır hangisi sayılmaz? Uzmanlardan, ilgililerden sık sık birbirine tamamen zıt açıklamalar alıyoruz. “Ne var bunda? Ne güzel çoğulculuk!” diyebilirsiniz. Ama iş öyle değil. Bu belirsizlik fazla biraz. Düşünün hangi adımın Rum Yönetimi’ni tanımak anlamına gelip hangisinin gelmeyeceği konusunda bile bırakın tam uzlaşmayı aşağı yukarı bir uzlaşma bile yok.
Kafam karışık. Emin olamıyorum hala. Ne şartlarda nasıl bir kazanım elde ettik? Bu yazıyı yazdığım sırada hala çok net değil benim için. (Dilerim siz yazıyı okuduğunuz sırada biraz netleşir). Net olan birşey var; o gün Türk heyetinin pılısını pırtısını toparlayıp dönmeye hazırlandığını öğrendiğimde duyduğum huzursuzluk ve endişe. Tabii koca bir devlet, koca bir tarih salt bu nedenden dolayı bitmezdi. Ama ne olurdu acaba?
Demokrasi ve özgürlüğü AB’ye ya da döviz kurlarına endekslemeyi sindirmek güç ama Türkiye’de böyle bir gerçeklik var ne yazık ki...
Bu arada eleştirelliği ve şüpheciliği de bırakamayız tabii. AB diye tek bir homojen yapı yok karşımızda. Çelişkilerle dolu bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz kesin. Çelişkilerle dolu bir toplum olduğumuz da kesin. Yahu bu nasıl bir randevu, çelişkilerle dolu. AB’nin içinde kim bizim için ne düşünüyor? İyi şeyler mi kötü şeyler mi? Bilene aşk olsun.
Sahi, yeni yılda içinizde hep aşk olsun.