Başka bir dünya olası mı? Mevcut dünya düzenini değişmez, değiştirilemez bir realite gibi algılayıp sokakta barış isteyeninden, dünya sosyal forumlarına akın eden göstericilere kadar her aktivistin haleti ruhiyesine fantezi gözüyle yaklaşanların “Hayır!” diye yanıtladığı bu soru son yıllarda artarak “Evet!” diye yanıtlanıyor bazılarınca. Başlangıçta eylemlerinden öteye geçmiyordu amaçları. Nerede bir küresel zirve, onlar oradaydı. Ama bu hareket büyüdükçe artık protesto etmekten öte uygulanabilir, ütopik olmayan alternatif modellerini de üretmeye başladılar. Başlangıçta haberlerde küreselleşme karşıtları dediğimiz kitleden artık alternatif küreselleşme taraftarları diye söz etmemizin nedeni de buydu bir anlamda.
İşte onların dünya çapında en çok bilinen kuramcılarından biri geçti Boğaziçi’nden: Michael Albert. Aram Yayıncılık tarafından Taylan Doğan’ın türkçesiyle yayımlanan “Kapitalizmden sonra yaşam: Katılımcı ekonomi” adlı kitabı kitabı için gelmişti. Saatli binanın VIP salonunda söyleştik kendisiyle. Ben ekranda bize özene benzen giydirdikleri takım elbiseyle oturuyordum VIP salonunda. Ancak karşımda söyleştiğim VIP, keten bir gömlek, keten pantalon ve sandaletle gelmişti taa Amerikalardan Boğaziçi’ne. VIP salonundaydık ama dağınık saçlarıyla bana katılımcı ekonomiyi anlatırken aslında o değil ben biraz kendimi eğreti buluyordum o mekanda.
11 Eylül’ün tam da yıldönümüydü söyleştiğimiz gün. Michael Albert oldukça sade oknuşuyordu, mesajlarını basit ifade ediyordu. Teröre teröre karşı savaş veren ABD’nin terörün tedarikçisi olduğunu söyledi. Teröre karşı savaş, güçlü ve zengin olana karşı hareketleri durdurmanın korku ve öfke maskesi altındaki bahanesidir dedi. TINA (There Is No Alternative) diyenlere, mevcut dünya düzeninin bir fizik kuralı olmadığını, toplumsallığın ürünü olduğunu hatırlatarak “There is no TINA” diye yanıt verdi.
Ve önerdiği ekonomik modeli tarif etti kısaca. Gündelik yaşamın ayrıntılarına girerek demokratik bir işbölümünün nasıl sağlanacağını anlattı. Dengeli iş komplekslerini anlatırken müthiş bir uçurumu vurdu yüzüme.
“Sen” dedi bana - Sen iyi bir röportajcısın. Haber merkezinde birlikte çalıştığınız temizlikçiye gelince... O da işini iyi yapıyor. O her gün sadece temizlik yapıyor. Sen ise hergün ünlü ve etkili isimlerle görüşüyorsun, onlarla bir araya geliyorsun, ilişkilerini geliştiriyorsun. Enformasyonu kontrol ediyorsun ve mesai arkadaşın olan temizlikçiyle aranı daha da açıyorsun.
Doğrusu bu röportajın bu kadar somut bir örnekle bana yöneleceğini tahmin etmemiştim. Doğru söylüyordu adam. Televizyonda ekip içindeki lider konumuma ilk kez bu açıdan bakıyordum. Bu ekip aynı ürün için çalışıyordu ama ekibin üyeleri dengeli adil bir şekilde faydalanmıyordu bunun nimetlerinden.
Ve asıl bomba. Röportaj bandını arkadaşımız Yasemin deşifre ederken temizlik görevlimiz Murat oradan geçiyormuş. Murat Yasemin’e çaktırmadan durup banttaki dağınık saçlı adama bakmış. Sonra Yasemin’e “Kim bu adam? Ne diyor Gökmen Abi’ye?” diye sormuş. Yasemin de anlatmış. Murat’ın tepkisi: - Abla çok doğru, ben hep bunları düşünmüştüm. Bunlar hep aklıma gelmişti.
Konya’da maddi şartları elvermediği için liseyi bitiremeyen ve İstanbul’a gelerek çalışmaya başlayan 23 yaşındaki Murat da artık tanıyordu Michael Albert’ı. Birgün bana “Bu aktivistler İstanbul’a gelirse haberim olsun Gökmen Abi.” dedi.
Ekim 2004
BÜ’den bir aktivist geçti
Başka bir dünya olası mı? Mevcut dünya düzenini değişmez, değiştirilemez bir realite gibi algılayıp sokakta barış isteyeninden, dünya sosyal forumlarına akın eden göstericilere kadar her aktivistin haleti ruhiyesine fantezi gözüyle yaklaşanların “Hayır!” diye yanıtladığı bu soru son yıllarda artarak “Evet!” diye yanıtlanıyor bazılarınca. Başlangıçta eylemlerinden öteye geçmiyordu amaçları. Nerede bir küresel zirve, onlar oradaydı. Ama bu hareket büyüdükçe artık protesto etmekten öte uygulanabilir, ütopik olmayan alternatif modellerini de üretmeye başladılar. Başlangıçta haberlerde küreselleşme karşıtları dediğimiz kitleden artık alternatif küreselleşme taraftarları diye söz etmemizin nedeni de buydu bir anlamda.
İşte onların dünya çapında en çok bilinen kuramcılarından biri geçti Boğaziçi’nden: Michael Albert. Aram Yayıncılık tarafından Taylan Doğan’ın türkçesiyle yayımlanan “Kapitalizmden sonra yaşam: Katılımcı ekonomi” adlı kitabı kitabı için gelmişti. Saatli binanın VIP salonunda söyleştik kendisiyle. Ben ekranda bize özene benzen giydirdikleri takım elbiseyle oturuyordum VIP salonunda. Ancak karşımda söyleştiğim VIP, keten bir gömlek, keten pantalon ve sandaletle gelmişti taa Amerikalardan Boğaziçi’ne. VIP salonundaydık ama dağınık saçlarıyla bana katılımcı ekonomiyi anlatırken aslında o değil ben biraz kendimi eğreti buluyordum o mekanda.
11 Eylül’ün tam da yıldönümüydü söyleştiğimiz gün. Michael Albert oldukça sade oknuşuyordu, mesajlarını basit ifade ediyordu. Teröre teröre karşı savaş veren ABD’nin terörün tedarikçisi olduğunu söyledi. Teröre karşı savaş, güçlü ve zengin olana karşı hareketleri durdurmanın korku ve öfke maskesi altındaki bahanesidir dedi. TINA (There Is No Alternative) diyenlere, mevcut dünya düzeninin bir fizik kuralı olmadığını, toplumsallığın ürünü olduğunu hatırlatarak “There is no TINA” diye yanıt verdi.
Ve önerdiği ekonomik modeli tarif etti kısaca. Gündelik yaşamın ayrıntılarına girerek demokratik bir işbölümünün nasıl sağlanacağını anlattı. Dengeli iş komplekslerini anlatırken müthiş bir uçurumu vurdu yüzüme.
“Sen” dedi bana
- Sen iyi bir röportajcısın. Haber merkezinde birlikte çalıştığınız temizlikçiye gelince... O da işini iyi yapıyor. O her gün sadece temizlik yapıyor. Sen ise hergün ünlü ve etkili isimlerle görüşüyorsun, onlarla bir araya geliyorsun, ilişkilerini geliştiriyorsun. Enformasyonu kontrol ediyorsun ve mesai arkadaşın olan temizlikçiyle aranı daha da açıyorsun.
Doğrusu bu röportajın bu kadar somut bir örnekle bana yöneleceğini tahmin etmemiştim. Doğru söylüyordu adam. Televizyonda ekip içindeki lider konumuma ilk kez bu açıdan bakıyordum. Bu ekip aynı ürün için çalışıyordu ama ekibin üyeleri dengeli adil bir şekilde faydalanmıyordu bunun nimetlerinden.
Ve asıl bomba. Röportaj bandını arkadaşımız Yasemin deşifre ederken temizlik görevlimiz Murat oradan geçiyormuş. Murat Yasemin’e çaktırmadan durup banttaki dağınık saçlı adama bakmış. Sonra Yasemin’e “Kim bu adam? Ne diyor Gökmen Abi’ye?” diye sormuş. Yasemin de anlatmış. Murat’ın tepkisi:
- Abla çok doğru, ben hep bunları düşünmüştüm. Bunlar hep aklıma gelmişti.
Konya’da maddi şartları elvermediği için liseyi bitiremeyen ve İstanbul’a gelerek çalışmaya başlayan 23 yaşındaki Murat da artık tanıyordu Michael Albert’ı. Birgün bana “Bu aktivistler İstanbul’a gelirse haberim olsun Gökmen Abi.” dedi.